Tag Archives: joel schumacher

Ben Daha Bir Tanesiyle Baş Edemiyorum – The Dark Knight Rises

Başlığın anlamı şu. “The Dark Knight Rises”ta ana karakterlerin neredeyse tümü çift kişilikli. Gerçi, “Superman”, “Spider-Man” ve “Hulk”ı da içerecek şekilde, kahraman odaklı çizgi roman uyarlamalarının hemen hepsinde bu çift kişiliklilik, maske, çift taraflı fetiş bebeği, kopya, yin-yang göndermeleri vardır. Mesela, Edward Norton’ın “The Incredible Hulk”ta oynamasını yadırgayanlar olmuştu ama bence yapılabilecek en doğru Bruce Banner tercihi, kariyeri çift kişiliklileri oynama üstüne kurulu olan Edward Norton’dı. Bu olay, çok kör göze parmak olmakla birlikte, bence bir parça da haksızlık edilmiş Joel Schumacher Batman’lerinde de vardır. Özellikle “Batman Forever”da. Ama evet, Christopher Nolan, Joel Schumacher’dan daha iyi yönetmen. Bu nedenle onun karakterlerine biçtiği öteki benler kendilerini kucağınıza atmıyor ve daha fazla okuma çabası istiyor.

Tabi bir kesim izleyici tam da bu kör göze parmak olmamanın dayalı olduğu, “görsel vurgulanmamışlık”ı yadırgayabilir. Çünkü bu aynı zamanda bir nevi görsel anlatımsızlık ve anlatımın tamamen metne dayalılığı, yani nihayetinde “The Dark Knight Rises”ın pek de yönetmen sineması olmaması gibi algılanabilir. Ben böyle olduğunu söylemiyorum ama böyle düşünen izleyiciyi kınamazdım. Ama burada benim de Christopher Nolan’ın “steril” tercihlerine bir eleştirim olacak. Nolan’ın anlatımda görsel imgelere yüklenmemesiyle, efekt kullanımında top düzeneklerinden fırlatılan molozlara başvurması ve patlama efektlerindeki CGI’dan kaçınma eğilimi arasında bir bağlantı olduğuna inanıyorum. Nolan’ın doğalcılığında eski yüzlü bir şeyler var. Birileri bu yetenekli yönetmene artık seksenlerde olmadığımızı ve makete iliştirilmiş uçucu napalm patlamasının gözümüzü okşamadığını söylemeli. Biz doksanlar çocuğuyuz. Kamerayı yutan spektaküler parçacık efektleriyle büyüdük. Bunlar bizi kesmiyor.

Neyse, çift kişiliklilik demiştik. Filmdeki çift kişiliklilikler neler? Öteki beni Bruce Wayne (Christian Bale) olan Batman, zaten aşikar bir kişilik bölünmesi. Öteki beni Blake olan Robin (Joseph Gordon-Levitt), öteki beni Miranda olan Talia al Ghul (Marion Cotillard), öteki beni Catwoman olan Selina Kyle (Anne Hathaway), öteki beni zengin yetim Bruce olan yoksul yetim Robin, öteki beni Batman olan otomatik pilot, yine öteki beni filmin esmer femme-fatale’ı Selina Kyle olan sarışın arkadaş (Selina’nın ilk diğerkam eylemiyle beraber iz bırakmadan yokolmasından ve olanlardan hoşlanmayan Selina’nın aksine kargaşayı bağrına basmasından da anlaşıldığı gibi) ve öteki beni kitle imha silahı olan sürdürülebilir enerji kaynağının her biri birer çift kişiliklilik hali. Filmdeki tek tük görsel anlatımdan biri olan bir grafik eşleşmeyle geçmişlerindeki kuyu imgesinin ortaklığına dikkat çekilen Bruce ile Talia ve her ikisinin öteki beni olan Bane arasında da benzer bir çok kişiliklik ilişkisi var.

Metaforu işlevlendirmek için bu çoklu kişiliklilik vakalarının zincirleme olanlarına, yani Selina-Kedi-Sarışın ve Bruce-Talia-Bane zıtlıklarına ve silah-temiz enerji zıtlığına bakmak gerek. İlk iki zıtlıkta, birinde görsel anlatımla da altı çizilmiş şekilde benzer arka planlara sahip insanların zıtlık gösteren tavırlarına tanık oluyoruz. Yoksul büyümüş Selina ve arkadaşı, zenginlere gösterilen zulme zıt tepkiler veriyor, ikisi de çocukluktan birer kuyudan çıkarak çıkmış ve Ra’s al Ghul tarafından sahiplenilmiş olduğu halde Talia ve Bruce bambaşka insanlar oluyor. Nolan, karmaşalarından kargaşa mı, düzen mi çıkaracaklarını, bir nükleer fizikçinin çalışmalarından temiz enerji mi, yoksa silah mı elde edeceklerini karakterlerine bırakıyor.

Bruce Wayne, önceki “The Dark Knight” yazımda da belirttiğim, öteki benleri olan hayvanlarıyla ilişkisindeki tekamül sürecine o yazıda da öngördüğüm gibi bir aşama daha ekliyor. Yarasalarıyla barışıp köpeklerini eğiten Bruce, kedisiyle şehri terk ederken mağarayı kırlangıcına emanet ediyor. Bence yine de bir başyapıt olmayan üçleme gayet güzel bitiyor.