Monthly Archives: Kasım 2014

Bereketli Yörüngeler Üzerinde – Interstellar

Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull” filminde Indiana motosikletle hocalık yaptığı üniversitenin kütüphanesine dalar. Burada bir öğrencisinin kendisine yönelttiği bir soru üzerine, “If you want to be a good archaeologist, you got to get out of the library! der. “İyi bir arkeolog olmak istiyorsan kütüphaneden çıkmalısın!” Ama filmin sonunda vardığı yer, uyanmayı bekleyen uzaylıların kolektif zihinlerinde binlerce yıllık bilgi birikimi taşıdıkları bir oda, yani bir kütüphanedir. Kütüphaneden çıkmasıyla başlayan “quest”inde arkeoloji sahada yapılır diye büyüklenip de vara vara yine bir kütüphaneye varmıştır. “Interstellar”da çiftçiliği kendisine ve soyuna yediremeyen Coop (Matthew McConaughey) un insan yetiştirmek için tarıma uygun gezegen bulmak üzere yıldızlararası yolculuk yapmasında da benzer bir müstehzi ima var. A Planı görece duyumsatma seviyesinde ama B Planı, yani gezegende insan embriyolarından yeni bir insan nüfusu çoğaltma planı düpedüz insan çiftçiliği. Çiftçiliği hor gören Coop, yıldızlararası bir tarım projesi için kızını bile geride bırakıyor. Finalde de beraber B Planını uygulamak üzere Brand (Anne Hathaway) in gezegenine gidiyor. Böylece yönetmen başlangıç ve final arasında başvurduğu bu çaktırmayan süreklilikle anlatımınına akışkanlık da sağlamış oluyor. Bu artı puan.

Murph (Mackenzie Foy – Jessica Chastain – Ellen Burstyn) kitaplarını bir hayaletin ittiğine inanıyor ama Coop bunun bilimsel bir açıklaması olduğunda ısrarcı. Sonunda da kitapları iten ve saati mors koduyla tekletenin Coop olduğunu anlıyoruz. Yani izi sürülebilen en çılgınca ihtimal bile poltergeist izahatinden daha bilimsel. Nolan Murph’ün bir repliğinden yola çıkarak diyor ki, bilim bilmediğini kabul etmektir ama bilmediğinden kalan boşluğu poltergeist’la doldurmak değildir. Bilime zaman tanı, görüngüleri aceleyle açıklama ve bilimsel süreçte “coop” modundan şaşma. Çocuk Murph’ün bilmediğini metafizikle doldurarak tek yaptığı boşlukların tanrısına başvurmak. Nolan’ın işte bunu anlatmak için seçtiği yol ne kadar incelikli diye sorarsak çok iyimser konuşamayacağım. Yönetmen ilk paragrafta değindiğim incelikli anlatımı boş verip derdini öyküyle ve özlü sözlerle anlatıyor. Bak bu da eksi puan.

Yönetmenin en çok dikkatimi çeken estetik tercihi gemi gövdesi de çerçevenin bir kısmını kaplayacak şekilde  gemilerin gövdesine sabitlenmiş kamerayla yapılan çekimler. Bunlar aslında bir yerde Türk dizilerinde kamerayı motor kaputuna vantuzlayarak yapılan otomobil çekimlerini andıran bir özensizliği ve 2014 ölçütlerinin gerisinde bir sinematografiyi çağrıştırmıyor değil. Ama kasıtlı olduğuna inanıyorum. Aklıma şu ihtimaller geliyor:

a. Yaşanması imkansız vakum koşullarında gemi gövdesine ondan bitmiş bir bitki gibi yapışmış olan kamera, kaya çatlağında bitmiş ot gibi, imkansıza yakın koşullarda yaşamakta direten yaşam çağrışımı yapıyor.

b. Sporcu kaskına takılı bir GoPro gibi sabitlenerek gemiyi bir ekstrem spor aracına, ekibi de ekstrem sporcuya çeviriyor. Geminin Miller’ın gezegenindeki dev dalgada yaptığı sörfü hatırlayalım. Bu ihtimal de aynı şekilde, hayatta kalma temasına çalışıyor. Yani a ve b şıklarının filmin sonunda dolaylı yoldan ikisi de gerçekleşen A ve B Planları gibi aynı anda geçerli olmaması için bir neden yok.

Christopher Nolan’la ilişkim biraz tuhaf. Başyapıt olduğunu düşündüğüm bir filmi yok, yani gözde yönetmenlerimden biri değil. “Interstellar“da bolca gönderme ve alıntı yapıp bolca da büyük konuşuyor. Buna rağmen bir yazılık okuma malzemesini kolayca toparlayamadığımı hissediyorum. Bu da bana filmin çok şey söylermiş gibi yapan bir film için az şey söylediğini düşündürüyor. Nolan sinemasını biraz “pretentious” yapan da sanırım bu. Ayrıca dijital kamera kullanmamak, üç boyutlu çalışmamak gibi pürist ve tutucu inatlarına da bayılmıyorum. Ama blogu başlattığım zamanlara denk gelen “The Dark Knight“tan beri buraya yazmadığım filmi de olmamış. Demek bir biçimde hakkında yazdırma isteği yaratmasını da biliyor. Yani yine de iyidir.