Tag Archives: Eric Bana

Yılan da Sokabilirdi – Munich

Munich filmi gösterime girdiğinde Spielberg’ün her iki tarafa da şirin görünmeye çalıştığı veya siyonizm yaptığı şeklindeki yorumlar çokça yapıldı. Spielberg kendisi de Yahudi olduğu, büyük stüdyo filmleri yaptığı, ve daha önce de “Schindler’in Listesi” gibi Yahudi Soykırımıyla ilgili bir film çekmiş olması üzerinden duygusal bağları da olduğu bilindiğinden Filistin meselesine duygusal yaklaştığı yolunda eleştiriler önyüklü geldi. Ama aslında Spielberg İsrail’in herhangi bir konuda haklılığı ya da haksızlığıyla ilgilenmeden çok aşamalı bir okuma gerektiren farklı bir söylem geliştirmiş.

Filmde İsrailli sporcuların ölümüne dair görüntülere ilk elde tanık olmuyoruz. Yönetmen bunun yerine bizi sporcu ailelerinin evlerinde izlenen haber programlarına tanık ettiriyor. Bu noktada bilgi menzilimiz sporcuların aileleriyle eşitlenmiş durumda ve sunucuların verdiği kesin olmayan verilerden başka bir şey bilmiyoruz. Eylemin görüntülerine Avner kendi öldürme eyleminde ilerledikçe parça parça ve Avner’in hayalindeki görüntülere tanık olarak ulaşıyoruz. Eylemlere tanık olma sıralamamız yönetmen tarafından çarpıtılmış durumda. Yani bir anlamda eylem misillemeyi değil, misilleme eylemi yaratıyor. Ki böylece çok geniş bir zaman dilimine yayılan Musevi-Arap çatışmasında bir noktadan sonra ilk eylem-misilleme diziliminin takip edilmesi imkansız bir noktaya gelmiş olduğu da söylenmiş oluyor.

Avner’in eylem görüntülerinden oluşan ilk bilgi derinliği kesitinin görüntüleri Avner’in uçak penceresinden yansıyan hayali olarak motive ediliyor. Görüntü eylemden tekrar pencereden görülen bulutlara çözüldüğünde ışık düzeyinin değiştiğini ve bulutların günbatımı renklerine büründüğünü görüyoruz. Burada yönetmenin bu düşüncelerin Avner’in zihnini saatlarce meşgul ettiği bilgisini vermekten başka bir amacı da var. Hayal sekansının sonunda tıpkı Avner’in zihni gibi dumanlı ve muğlak olan bu bu bulutlu fonun dokusunda gerçekleşen değişiklik; bu görüntülerin gerçeğin bir iletimi değil, Avner’in tasarımları olduğu anlamına geliyor.

Avner son derece vatansever duygularla ve motivasyonunun haklılığına inanarak başladığı öldürme yolculuğunda ilerledikçe kararlılığını yitiriyor. Çünkü bir keresinde Bülent Somay’ın da dediği gibi öldürme eylemi eğer herhangi bir nedenle meşru kilinip, serbest bırakılırsa önünde sonunda kendisine çizilen sınırlardan taşıyor. Yüce ve sağlam gerekçelere sahip olma kamuflajını yitiriyor. Grubun devlet tarafından toplanma gerekçelerinden farklı bir amaçla işlediği Hollanda’lı suikastçıyı öldürme eylemine ait sahne de bu nedenle çekilmiş. Sahnenin başında yakın ölçekli bir çekimle gördüğümüz gibi silahlar bisiklet pompası şeklinde kamufle edilmiş. Yani olası en fallik tasarımlardan biriyle şekillenmişler. Kadının vurulduğu planda işte bu fallik nesneler kadraj dışından gelerek göğüsleri açılmış kadına cinsel birer saldırı unsuru oluşturacak şekilde yöneltilmiş durumdalar. Yani sahnenin sonunda Avner’e üzeri açılan kadının üstünü örtmemesini salık veren grup üyesinin sonradan pişman olmasının nedeni öldürme eyleminin verdiği vicdan azabı değil (zaten kendisi de öldürmeseydik demiyorum, keşke üstünü açık bırakmasaydık diyorum diye belirtiyor) eylemin içeriğindeki cinsellikten, yani öldürme eyleminin kendisine biçilen ulvi gerekçelerden kurtulmuş olmasından duyulan rahatsızlık. Sakınılan ve öldürme eyleminin niteliğini bozmasından çekinilen aynı entelektüel bir eylemmişçesine bağlamından kopma riski. Filmin bağlamı da bu olabilir: Entelektüel bir etkinlik olarak öldürme eylemi.